Makaleler&Raporlar 31 Mayıs 2024
18Views
Bu yazı Dr Gökhan Güneş’in tweetlerinden derlenerek hazırlanmıştır.
1- Hükümet ve yargı, “milat” kabul ettiği olayları bahane ederek unsurları oluşmayan örgüt üyeliği suçunun özellikle manevi unsurunu gerekçelendirmeye çalışsalar da AİHM buna itibar etmemiş ve tarihindeki en ağır ihlal kararını bu varsayımlar üzerine kurulu bir karar hakkında vermiştir.
Görseldeki paragraflardan da anlaşılacağı üzere; istinaf, Yargıtay ve AYM, 17/25 yolsuzluk operasyonları, MİT tırları olayı ve MGK kararlarını milat kabul etmiş ve bu olayları gerekçe yaparak başvurucu ve on binlerce kişinin (olmayan) silahlı bir örgütün nihai amacını bildiklerini varsaymışlardır. Bu varsayım gereğince, Bylock kullanımı tek başına mahkumiyet için yeterlidir (P.232).
2- Ancak, milat kabul edilen bu olaylarla ilgili her bir mahkemenin neler söylediğini tek tek karara yazan AİHM;
????Sadece Bylock kullanımıyla başvurucunun varlığı iddia edilen örgütün varlığına veya güçlenmesine somut bir maddi veya manevi katkı sağladığına ilişkin anlamlı bir açıklama bulunmadığını (P.263),
????ByLock kullanımının yol açtığı sonuçların önceden varsayılıyor gibi göründüğünü ve bu uygulamanın kullanıcısına etkili bir şekilde cezai sorumluluk yüklendiğini (P.264),
????ByLock kullanımının isnat edilen suçun maddi unsurunun bir parçası olmamasına rağmen, ulusal mahkemelerin yorumunun uygulamada sadece ByLock kullanımının, silahlı bir terör örgütüne bilerek ve isteyerek üye olmakla eşdeğer tutma etkisi oluşturduğunu (P.267),
????Bu öngörülemeyen ve geniş yorumun, sadece ByLock kullanımına dayalı otomatik bir suç karinesi oluşturduğunu ve başvuranın kendisini suçlamalardan aklamasını neredeyse imkânsız hale getirdiğini (P. 269) ve
????Bu şekilde yorumun, suçun kurucu -özellikle de manevi- unsurlarını bir kenara bırakma ve bu suçu katı bir sorumluluk suçuna benzetme ve böylece iç hukukta açıkça belirtilen gerekliliklerden ayrılma etkisi doğurduğunu belirterek (P.271), 7. maddenin ihlaline karar vermiştir.
3- Peki, milat kabul edilen olaylara yer verdikten sonra suçun maddi ve özellikle de manevi unsurunun gösterilmediği gerekçesiyle verilen ihlal kararı ne anlama gelmektedir? Bu ihlalden sonra yapılacak yeniden yargılamalarda mahkemeler uydurdukları başka hususlarla suçun unsurlarının gerçekleştiğini gerekçelendirebilirler mi? Ya da AİHM ulusal mahkemelere; “her hangi bir gerekçe yazsanız da olur, amaç sadece gerekçe eksikliğinin giderilmesidir” mi demiştir?
Öncelikle milat tarihi kabul edilen ve manevi unsurun gerçekleştiğine gerekçe yapılan hususlara yer verildikten sonra bunlara itibar edilmeyerek 7. maddeden ihlal verilmesi, Hükümetin ve rejim yargısının elindeki en büyük kozun ellerinden alınmasıdır. Zira başta AYM olmak üzere tüm mahkemeler hiçbir şüpheye yer vermeden ispatı gereken nihai amacı (darbe teşebbüsü bilme ve isteme); ilgililerin “eğitim durumu, konumu ve mesleklerini” bahane ederek “bilmesi gerekirdi, bilmesi beklenirdi” gibi varsayımlarla geçiştirmişlerdir. AİHM ise bunların bir varsayım ve ön kabulden ibaret olduğunu, bireyselleştirme yapılmadan ve suçun unsurları ve özellikle de manevi unsur ortaya konulmadan kimseye ceza verilemeyeceğini belirtmiştir.
4- Bunun anlamı, ceza verilen herkesin mahkumiyet gerekçesinde mutlaka yer verilen milat zırvalarının hukuken bir karşılıklarının olmadığıdır. Dolayıyla AİHM; “ben bir ihlal veriyorum ama siz başka bir sebep ya da gerekçe göstererek yine insanları cezalandırabilirsiniz” dememiş, bilakis; “eğer insanları cezalandıracaksanız, suçun unsurlarının nasıl gerçekleştiğini şüpheye yer vermeyecek şekilde göstermelisiniz” demiştir. Yani bu ihlalin gereği, yine uyduruk gerekçeler bulunması değil, olması gerektiği gibi suçun unsurlarının eksiksiz gösterilmesidir.
5- Peki, yapılacak yeniden yargılamalarda AİHM’in belirttiği eksiklikler giderilip insanlar örgüt üyeliğinden cezalandırılabilir mi? Ya da bu eksikliğin rejim yargısı tarafından giderilebilmesi mümkün müdür?
Cevabımız kısa ve net HAYIRdır. Zira rejim yargısı da bilmektedir ki, ortada silahlı bir örgüt olmadığı gibi; bu örgüte üye olmanın maddi unsuru olan anayasal düzeni değiştirmek amacıyla hiyerarşik yapıya dahil olma ve hiyerarşik yapıya dahil olmanın en önemli unsuru olan anayasal düzeni değiştirmek amacıyla sürekli, çeşitli ve yoğun örgütsel faaliyetlerin hiç birisi güncel yargılamalarda yoktur. Dolayısıyla, maddi unsuru gerçekleşmeyen suçun manevi unsuru olan bu teşebbüsün gerçekleşmesini bilme ve isteme hususu da hiçbir dosyada gerçekleşmemiştir.
6- Rejim ve yarısının bu zamana kadar ortaya koydukları ve bundan sonrada koyabilecekleri tek husus, kişilerin bir cemaatle olan bağları ve irtibatlarıdır. Ancak, böyle bir bağ kesinlikle suç olmadığı gibi silahlı örgüt üyeliğinin delili ve cezalandırma gerekçesi olamaz. Bunu çok iyi bilen rejim ve yargısı, olmayan suçun unsurları yerine başta Bylock olmak üzere kriter kabul edilen hususları monte etmiş ve bu eksikliği bu şekilde gidermeye çalışmışlardır.
Ancak, bu şark kurnazlığını AİHM yememiş ve tarihindeki en ağır 7. madde ihlalini vermiştir. Yani, AİHM’in ihlal verme sebebi gerekçe eksikliği değil, cezalandırma için en temel husus olan suçun unsurlarındaki eksiklik, daha doğrusu unsurlarının oluşmamasıdır ve bu eksikliğin yeniden yapılacak yargılamalarda giderilebilmesi de mümkün değildir.
İşte, Yalçınkaya kararı bu sebeple çok önemlidir ve eğer bir milat tarihi aranıyorsa o tarih 26 Eylül 2023’tür.
7- Yasal faaliyetleri gerekçe gösterilerek hukuka aykırı şekilde ceza verilenler BERAAT EDECEK, bu kişiler TÜM HAKLARINI VE İTİBARLARINI GERİ ALACAK ve verdikleri kararlarla insanların hayatını karartanlar ve ülkenin anayasal düzenini yıkanlar da hukuk önünde HESAP VERECEKLERDİR. Hiç şüpheniz olmasın!