Makaleler&Raporlar 10 Ekim 2023
29Views
Dr. Gökhan Güneş’in X üzerinden paylaştığı yazı dizisini sizler için derledik:
” Bugün sizlerle, Garson ile ilgili en önemli yalanı ve tam bir kumpas olan SD kart bilgilerinin neden delil olamayacağını paylaşacağım. Rejim yargısının Garson’la ilgili inanmamızı istediği ilk şey, içinden fişleme bilgileri olan SD kartları, işkenceyle gizli tanık yapılan Garson’un teslim ettiği ve dolayısıyla verilecek cezaların temelini oluşturacak fişlemelerin ters algıyla delil olarak pazarlanmasıydı. Tam da bu senaryoya uygun olarak, duruşmalarda avukatların fişlemelerin başlı başına suç olduğu ve sanıklar aleyhine kullanamayacağına ilişkin argümanlar, mahkemeler tarafından görseldeki gerekçeyle savuşturulacaktı.
Yine senaryoya uygun olarak, soruşturma savcısı CMK’nın 169. maddesine aykırı ve yok hükmünde olan tutanağa, bir erkek şahsın iki adet SD kart teslim etmek istediğini yazmıştı. Buraya kadar kendilerince bir sorun yoktu ve Bylock’ta yaşanan hukuka aykırılık iddiaları SD kartların teslim tutanağı ve Garson’un “evet SD kartları ben teslim ettim” demesiyle ortadan kalkacaktı.
Ama yine öyle olmadı ve yine bir çuval inciri çöp ettiler. Şöyle ki; güya 18/4/2017’de Garson SD kartları teslim etmiş ve 26/4/2017’de operasyonlar başlamıştı. Ancak, havuz medyası attığı manşet ve yaptıkları haberlerle olayın böyle olmadığını ortaya koymuş oldu. Zira gazeteler 27/4/2017’de görseldeki manşetlerle çıkmıştı.Haber içeriğini MİT ve adliyeden aldıklarında şüphe olmayan Havuz medyasına göre,SD kartlar büyük bir operasyonla ele geçirilmişti,Garson’un yakalanıp itirafçı olacağını söylemesinden sonra gösterdiği evden çıkmıştı ve dolayısıyla ortada rızaen teslim edilmiş SD kartlar yoktu. Aynı şekilde, Hürriyet’ten @toygunatilla ,Milliyet’ten @sardan_tolga ve Habertürk’ten @ndiskaya ve Akşam’dan Devrim Tosunoğlu’nun 27/4/2017 tarihli haberlerinin içeriği görseldekiler gibiydi.
Başta Sabah olmak üzere havuz medyası konuyu aynı şekilde,yani SD kartların teslim edilmedğini ve operasyonla ele geçirildiğini duyurmuştu. Ancak,bu manşet ve haberler SD kartların teslim edildiği senaryosunu çöpe atıyordu ve bu husus mahkemelerde mutlaka gündeme geleceği için acil olarak bunun düzeltilmesi gerekiyordu. Bu konudaki “tavzih” ve gazetecilere “ayar verme” görevi de her dönemin meşhur ve maruf gizli tanığı Zihni Çakır’a (@zcakir27) verilmişti. Ne zaman? Bahse konu operasyondan 1 yıl sonra, yani 5 Mayıs 2018’de.
Çakır, bu tarihte yazdığı yazı da görseldeki 1 yıl önce verilen mahkeme kararını gerekçe göstererek, yukarıdaki haber ve manşetleri yazanları “Garson kumpasının komiliğine” soyunmakla suçlamış ve “siz böyle yazmışsınız ama bakın SD kartlar teslim edilmiş” demeye getirmiştir.
Zira Çakır’a göre mahkeme karar verince her şey hukuka uygun hale geliyordu. Oysa ki, bu karar en büyük hukuksuzluk belgesiydi ve Garsonun komiliğine soyunan kendisinden başkası değildi! Ne olmuştu da söz konusu operasyondan bir yıl sonra böyle bir yazı yazmak aklına gelmişti? Yazısında paylaştığı karar her dosyada bulunmasına rağmen, MİT kendisine bu kararı neden 1 yıl sonra ulaştırmıştı? Peki, Çakır’ın yazısından sonra ne oldu? Öyle ya, Çakır’a bu yazı durduk yere yazdırılmamıştı ve yazıyla amaçlanan bir şeyler olmalıydı? Ne mi oldu?
Sabah Gazetesindeki haberi yapan @yahyabostan ‘ın haber içeriği ile Tolga Şardan ve Neşet Dişkaya’nın yazdıkları buharlaştı! Dişkaya kendi paylaşımını sildiği gibi başka birinin yazdığı twitte belirttiği linkten de bu habere ulaşma imkanı kalmadı. Yani MİT,her dönem kirli işleri için taşeron olarak kullandığı Çakır üzerinden alan temizliği yapmış ve senaryodan sapan ayrık otlarını bu şekilde temizlemişti. Çakır sayesinde senaryonun en önemli bölümü de böylece çöpe atılmış oldu. Anlaşılan, diğerlerine haberlerini sildiren güç, Çakır’ın baltayı taşa vuracağını düşünemedi ya da bu yazıyı sildirmeyi unuttu. Çakır’ın bu yazısı sayesinde biz de, tıpkı Birol Erdem kararı ve Hablemitoğlu dosyasında olduğu gibi silinen haber içeriklerine ulaşmış olduk.
Garson’la ilgili somut gerçek budur ve Garson gelip teslim olmamış, zorla kaçırılıp işkence edildikten sonra, oluşturulan SD kartları sanki kendisi teslim etmiş gibi gösterilmiştir.Havuz medyasının büyük operasyondan! kastı bir kişinin kaçırılıp kendisine işkence yapılmasıdır. Bu kartlar hukuka uygun bir operasyonla ele geçirilse ve gerçekten bu SD kartlar bulunmuş olsa, zaten Garson’un gelerek SD kartları teslim ettiği yalanına sarılınmak zorunda kalınmazdı. Bu kumpası kuranların da çok iyi bildiği üzere, teslim edilen her hangi bir SD kart yoktur. Ortada olan, MİT’in ve Emniyetin üzerinde uzun süre çalıştığı fişlemelere hukuk kılıfı giydirmek üzere gizli tanık yapılan Garson’un kullanılmasıdır! Daha sonra ayrıntılarını paylaşmayı düşündüğümüz şekliyle, Garson kendi rızasıyla SD kartları teslim etmemiş, kaçırılarak günlerce işkence gördükten sonra önüne konulan metinleri imzalamak zorunda kalmıştır. Hatta bazı metinler kendisine imzalatma zahmetinde bile bulunulmamıştır. Verdiği iki ifadedeki imza farklılığının sebebi de budur.
Açıklamalardan anlaşılacağı üzere,SD kart olayı masum insanlara kurulan“buz gibi kumpastır”ve hukuka aykırı oluşturulan bilgi ve belgelerin hiçbirinin delil değeri yoktur. Bu kumpasın,parçası olan yargı/kolluk mensuplarının işledikleri insanlığa karşı suçlardan sadece biridir.
Yasal faaliyetleri gerekçe gösterilerek hukuka aykırı şekilde ceza verilenler BERAAT EDECEK, bu kişiler TÜM HAKLARINI VE İTİBARLARINI GERİ ALACAK ve verdikleri kararlarla insanların hayatını karartanlar ve ülkenin anayasal düzenini yıkanlar da hukuk önünde HESAP VERECEKLERDİR.