Skip to content Skip to footer

AİHM, Parmak/Bakır Kararında Yaptığı Örgüt Kabulüne İlişkin İncelemeyi Yalçınkaya’da Neden Yapmamıştır?

Son günlerde çokça tartışilan konu ile ilgili Dr. Gökhan Güneş’in değerlendirmeleri şu şekilde :

“Sizlerle aşağıdaki soruların cevabını paylaşacağım.

1. AİHM, Parmak/Bakır kararında yaptığı örgüt kabulüne ilişkin incelemeyi Yalçınkaya’da neden yapmamıştır?
  2. Bu incelemeyi yapmamasının nedeni güncel yargılamalardaki örgüt kabulünü benimsemiş olması mıdır?
  3. İkisi de 7. madde kapsamında ve yakın tarihlerde verilen kararlardaki bu farklı inceleme usulüyle acaba AİHM mağdurlar aleyhine ikircikli bir tutum mu sergilemiştir?

Öncelikle, her iki kararı karşılaştırmadan önce Parmak ve Bakır/Türkiye kararına ilişkin kısa bir bilgi verilmesinde fayda vardır. Bu karara konu olan olayda başvurucular; broşür dağıtmak, birbirleri ile toplantı yapmak, yasal ve yasadışı örgüt yayınlarını bulundurmak ve bu suretle halka “manevi cebir” uygulamakla suçlanmışlar ve örgüt üyeliğinden cezalandırılmışlardır.

Karar linki : PARMAK AND BAKIR v. TURKEY – [Turkish Translation] summary by Levent Mazılıgüney (coe.int)

  Ayrıca, herhangi bir şiddet içeren eylemde bulunduğuna veya amaçlarını şiddet veya cebir kullanarak gerçekleştirdiğine dair delil bulunmayan bir yapı ve oluşumun da aynı kararla terör örgütü olduğuna karar verilmiştir (Bolşevik Parti- Kuzey Kürdistan/Türkiye Bolşevik Partisi (BPKK/T). Yani, terör örgütü olduğuna ilişkin daha önce verilmiş bir karar olmayan BPKK/T ile ilgili ilk defa bu dosyada örgüt kabulü yapılmıştır.

Image

Yerel mahkemeler bu yapının terör örgütü olduğuna karar verirken; Emniyet Genel Müdürlüğünün anılan yapının silahlı bir devrimi amaçlayan yasadışı Marksist-Leninist bir örgüt olduğunu değerlendiren bilgi notunu, İzmir’de dağıtılan el ilanlarını ve başvuruculardan birinin evinde bulunan örgüt tüzüğünü esas almışlardır. Bu mahkemelere göre tüzükteki görüşler sakıncalı niteliktedirler ve TMK anlamında kamuoyuna manevi cebir derecesine ulaşmıştır (p.72).

Ancak AİHM; ortaya koyulan olgular temelinde silahlı terör örgütü ve üyeliğinin unsurlarının dosyada bulunduğunun mahkemelerce ortaya konulmadığını belirtmiştir. Zira anılan örgüt herhangi bir silahlı eylemde bulunmadığı gibi şiddet eyleminde bulunmak için herhangi bir faaliyete giriştiğine ilişkin bir delil de yoktur. AİHM’e göre bir yapının terör örgütü olarak kabulü şiddete başvurarak suç işlemeyi amaçlamasına bağlıdır. Ancak yerel mahkemeler, hem örgüt kabulüne ve hem de başvurucuların örgüt üyeliğinden cezalandırılmasına gerekçe yaptıkları “manevi cebir” kavramının, terörizmin doğasında bulunan ve olmazsa olmazı cebir-şiddet olan bu suça nasıl vücut verdiğini açıklamamışlardır (p.75).

Kısaca AİHM, başvuruya konu olaydaki yapının terör örgütü, başvurucuların da bu örgütün üyesi olarak cezalandırılmalarına gerekçe yapılan “manevi cebrin” ne TCK, ne de TMK’da yer almadığını ve yerel mahkemelerin, hem Yargıtay içtihatları hem de hem de ulusal hukukta tanımlandığı şekliyle suçun mahiyetiyle bağdaşmayan bir yorum geliştirdiklerini söylemiştir.

  Tam da AİHM’in belirttiği gibi TCK ve TMK’ya göre bir yapının silahlı örgüt kabul edilebilmesi için TMK’nın 1. maddesindeki amaçları gerçekleştimek üzere “vahim” nitelikli bir eylem gerçekleştirmesi gerekir. Yani maddi bir cebirin varlığı aranır. Terör mevzuatında, “manevi cebir” suretiyle silahlı örgüt suçunun işlenebilmesi ve ilgililerin böyle bir örgütün üyeliğinden cezalandırılabilmeleri mümkün değildir.  Ancak, Parmak/Bakır kararında başvurucular; sokaklarda dağıtılan broşürler, ev aramalarında bulunan örgüt tüzüğü ve tüzükte yer alan açıklamaların sakıncalı görülmesi nedeniyle halka karşı “manevi cebir” kullanıldıkları gerekçesiyle cezalandırılmışlardır. Bu hususları başvurularında özellikle belirtmişler ve haklarında verilen mahkumiyet kararının yasallık ilkesine uymadığını, yani yasada yer almayan bir hususu mahkemelerin uydurmaları sonucu cezalandırıldıklarını belirtmişlerdir. AİHM de bu iddiayı incelemiş ve gerçekten de manevi cebir bir kavrama terör mevzuatında yer verilmediğini tespit ederek AİHS’in 7. maddesinden ihlal kararı vermiştir.

  Peki, bu dosya ile Yalçınkaya dosyası arasındaki fark nedir? Yalçınkaya dosyasında AİHM neden örgüt kabul kararıyla ilgili bir değerlendirme yapmamış ve sadece örgüt üyeliğinden verilen mahkumiyet nedeniyle 7. maddenin ihlaline karar vermiştir? Öncelikle, Yalçınkaya dosyası Gülen Hareketinin silahlı örgüt ilan edildiği ilk dosya değildir. Kararın 251. paragrafında da yer verildiği üzere, bu kabul daha önce farklı mahkemeler ve Yargıtay tarafından yapılmıştır. Dolayısıyla, Parmak/Bakır dosyasından farklı olarak bu konuda daha önce verilmiş kararlar bulunmaktadır. Ayrıca, Yalçınkaya’nın bu hususa ilişkin bir şikayeti de yoktur. Bu konuyla ilgili şikayet ettiği husus, üzerine atılı eylemlerin gerçekleştiği sırada Gülen Hareketinin terör örgütü olarak kabul edilmediğidir. Yalçınkaya bu hususla ilgili şikayette bulunsa bile netice değişmeyecek ve AİHM’in bu konuyu yine incelemesi söz konusu olmayacaktır.

Image

Böyle bir incelemenin yapılabileceği dosya Yalçınkaya değil Başer/Özçelik başvurusudur. Bu dosyada örgüt kabul kararına ilişkin itirazların hem 6, hem de 7. madde kapsamında ileri sürülebilmesi mümkündür. Zira bu yargılamada ne usulüne uygun bir örgüt yargılaması yapılmış, ne de sanıkların ileri sürdükleri hususlar karşılanmıştır. Yargıtay bu dosyada, emsali görülmedik şekilde “görevi kötüye kullanma” suçundan “silahlı örgüt!” çıkarmayı başarmıştır!

AİHM yapacağı incelemede, Başer/Özçelik kararında ne örgüt kabul kararının şartlarının ne de sanıkların ileri sürdüğü hususların karşılanmadığını ve denli keyfi ve baştan savma bir yargılamayla örgüt kabulü yapıldığını tespit edecektir. Zira CMK’nın 225. maddesine aykırı olarak Yargıtay, iki hakimin tutuklanmalarından 1 yıl sonra gerçekleşen 15 Temmuz olaylarını getirip dosyaya monte etmiş, iki hakimin ileri sürdüğü hiçbir hususu karşılamamış ve gerekçelendirmemiştir. Bu hususlar AİHS’in 6 ve 7. maddelerinin ihlali sebebidir.

  Kısaca, AİHM’in Parmak/Bakır kararı ile Yalçınkaya kararı arasındaki inceleme yöntemiyle ilgili farkın sebebi ilk kararda örgüt kabulü ve örgüt üyeliğinden verilen mahkumiyetin terör mevzuatında olmayan “manevi cebire” dayanması ve bu kararın BPKK/T adlı yapının terör örgütü olduğuna ilişkin verilen ilk karar olması; Yalçınkaya’da ise örgüt kabulüyle ilgili hususun şikayet konusu edilmemesi, edilse bile hukuka aykırı bu kabulün bu dosyada değil, Başer/Özçelik dosyasında yapılmış olmasıdır. Değilse, AİHM’in ikircikli bir tavır takınması ve bu hukuksuz örgüt kabul kararını benimsemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Somut durum ve hukuki gerçek budur.