Skip to content Skip to footer

Özgürlük ve güvenlik hakkı – AYM ve AİHM Başvurularında Kullanılabilecek AİHM İçtihatları

AİHS’nin 5. maddesi ile ilgili Yalçınkaya kararında belirtilen önemli ve başvurularda kullanılabilecek kısımlar:

 

151. Mahkeme, mevcut davada olduğu gibi, 5 § 1 (c) maddesi kapsamındaki bir özgürlükten yoksun bırakmanın, ilgili kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için makul nedenler varsa yasal olduğunu yinelemektedir (Jėčius v. Litvanya, Başvuru no. 34578/ 97, § 50, CEDH 2000 IX).

154. Mahkeme’den bir bireyin tutuklandığı sırada, objektif bir gözlemciyi ikna etmek için yeterli nesnel unsurların bulunup bulunmadığını doğrulaması istendiğinde, Mahkeme bunu, o tarihte mevcut olan ve tutuklamaya karar vermeye yetkili yargıcın değerlendirmesine sunulan olgular ve bilgiler ışığında yapmalıdır.

155. Ulusal yargıcın makul şüphelerin varlığına kanaat getirebilmesi için, ilgili bağlamda söz konusu eylemi veya ihmali vurgulayarak ve tespit edilen olgular ile iddia edilen suç arasındaki bağlantıyı açıklayarak kendisine sunulan unsurların bireyin işlediğinden şüphelenilen eylem veya ihmali spesifik şekilde belirtmesi gerekir.

156. Dahası, şüphelerin makul olması için, nesnel doğrulanabilir olgular veya bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Kavala v. Türkiye, Başvuru no. 28749/18, §§ 136-137, 10 Aralık 2019). Belirli bir açıklama, bilgi veya somut bir şikayet olmaması durumunda, belgelerde ve kararlarda yer alan belirtilmemiş “dosyadaki belgelere” muğlak ve genel atıflar, başvurucunun yakalanması ve tutuklanmasına neden olduğu iddia edilen şüphelerin “inandırıcılığını” haklı çıkarmak için yeterli kabul edilemez (bakınız, kıyasen, Ilgar Mammadov v. Azerbaycan, Başvuru no. 15172/13, § 97, 22 Mayıs 2014).

169. Mahkeme, ByLock kullanıcısı olduğu suçlamasını kesin bir şekilde reddeden başvurucunun, Mahkeme’nin ek beyan talebine rağmen, bu mesajlaşma uygulamasının niteliği hakkında hiçbir bilgi vermediğini kaydetmiştir. Öte yandan Hükümet, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun çeşitli kararlarını, bilirkişi raporlarını, yüksek mahkemelerce verilen kararları ve FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak ülke genelinde yürütülen soruşturmalar kapsamında dinlenen zanlıların ifadelerini kendilerine iletmiştir (bakınız  31-36, 41-60, 66-105 ve 147-148. paragraflar). Ancak Mahkeme yalnızca başvurucunun tutukluluğu öncesindeki unsurları dikkate alabilmektedir. Burada hatırlanmalıdır ki, bir kişinin tutuklandığı sırada, objektif bir gözlemciyi iddia edilen suçu işlemiş olabileceğine ikna edebilecek yeterli nesnel unsurların mevcut olup olmadığının doğrulanması istendiğinde Mahkeme ilgili zamanda, yani tutuklanma tarihinde mevcut olan ve söz konusu tedbiri emreden yargısal makamların incelemesine sunulan olgu ve bilgileri dikkate almalıdır (Baş, yukarıda anılan § 184; ayrıca bakınız 154 ve 158. paragraflar). Dolayısıyla, başvurucunun tutuklandığı tarihteki şüphelerin “makullüğünü” tespit etmek için Mahkeme, bu tarihten sonra elde edilen delilleri incelemeyecektir (bakınız, aynı şekilde, yukarıda anılan Alparslan Altan, § 139 ve Baş, § 186).

203.Oysa, tutuklu yargılanma söz konusu olduğunda, özgürlüğünden yoksun bırakılan şüpheliye kendisine yöneltilen suçlamaların altında yatan unsurlara itiraz etmesi için etkili bir yol sunulmalıdır çünkü suç işlediğine dair makul şüphenin varlığı, tutuklamanın ve tutukluluğunun devamının hukuka uygunluğu için olmazsa olmaz (sine qua non) bir şarttır (bakınız, kıyasen, A. ve diğerleri v. Birleşik Krallık [BD], Başvuru no.3455/05, § 204, CEDH 2009). Yukarıda belirtildiği gibi (paragraf 198), başvurucunun veya avukatının bu davada olduğu gibi soruşturma dosyasındaki belgelere erişiminin reddedilmesi halinde tutuklamanın yasallığına etkili bir şekilde itiraz etmek için esas olan silahların eşitliği ilkesi teminat altına alınamaz.

205. Sözleşme’nin 15. maddesine ilişkin olarak Mahkeme, soruşturma dosyasına erişimi kısıtlayan bir karar olmadığını söyleyemekle yetinen Hükümet’in, yukarıda belirtilen gerekliliklerin yerine getirilmemesinin Türkiye’nin Sözleşme’yi askıya alması ile nasıl haklı gösterilebileceğini açıklamadığını gözlemlemiştir. Dolayısıyla, bu kısıtlamanın olağanüstü duruma uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği ve böyle bir yorumun Sözleşme’nin 5. maddesinde sağlanan güvenceleri geçersiz kılacağı kanaatindedir (Baş, § 160).