Skip to content Skip to footer

İşkence yasağı – AYM ve AİHM Başvurularında Kullanılabilecek AİHM İçtihatları

Aşağıdaki hâllerde muamelenin “işkence” anlamına geldiği tespit edilmiştir:

▪ başvurucunun devlet görevlileri tarafından, polis gözetimindeyken itiraf almak için çırılçıplak soyulması, kolları arkasından bağlıyken kollarından asılması (“Filistin askısı”) (Aksoy v. Türkiye, 1996, § 64);

▪ gözaltında tutuldukları sırada itiraf almak amacıyla başvurucuların birkaç gün boyunca uykusuz bırakılması, “Filistin askısı” ve “falakaya” maruz bırakılması, üzerlerine su sıkılması ve dövülmeleri (Batı ve Diğerleri v. Türkiye, 2004, § 110 ve §§ 122-124);

▪ bilgi edinme veya cezalandırma ya da korkutma saikiyle “örtülü iade” kapsamında başvurucunun; kelepçeleme, çuval geçirme, zorla soyundurma, yerde tutulurken tıbbî bir gereklilik olmamasına rağmen zorla fitil vermeyi içeren bütünleşik ve önceden tasarlanmış birtakım muameleye maruz bırakılması (El-Masri v. Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti [BD], 2012, § 205

Mahkeme, işkencenin doğası gereği hem fiziksel acıyı hem de psikolojik ızdırabı kapsadığından, işkence tehdidinin de işkence anlamına gelebileceğini göz ardı etmemiştir. Özellikle fiziksel işkence korkusunun kendisi, belirli koşullarda psikolojik işkence teşkil edebilir. Bununla birlikte Mahkeme, belirli bir fiziksel işkence tehdidinin, psikolojik işkence veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele teşkil edip etmediğinin sınıflandırılmasının, özellikle uygulanan baskının ağırlığı ve sebep olunan psikolojik ızdırabın yoğunluğu dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarına bağlı olduğunu vurgulamıştır (Gäfgen v. Almanya [BD], 2010, § 108).

 


 

Örneğin, aşağıdaki hâllerde muamelenin veya cezanın “insanlık dışı” olduğu kabul edilmiştir:

▪ başvurucunun polis gözetimindeyken işkence ile tehdit edilmesi (Gäfgen v. Almanya [BD], 2010, §§ 91 ve 101-108; öncesinde kötü muamelede bulunulan başvurucunun işkenceye uğrama ihtimaliyle tam tecrit altında sert gözaltı koşullarına maruz bırakıldığı dava için bkz. Al Nashiri v. Romanya, 2018, § 675);

▪ başvurucunun, akrabasının kaybolması nedeniyle uzun bir süre boyunca belirsizlik ve endişe yaşaması (Orhan v. Türkiye, 2002, § 360; keza başvurucunun bazı akraba ve komşularının yargısız infaz edilmesine ve yetkililerin bu olaylardan sonra yetersiz ve etkisiz müdahalesine şahit olduğu dava için bkz. Musayev ve Diğerleri v. Rusya, 2007, § 169);

▪ başvurucunun evi aranırken kesinlikle gerekli olmamasına rağmen güç kullanılması (Ilievi ve Ganchevi v.Bulgaristan, 2021, §§ 56-57).

 


 

Aşağıdaki hâllerde muamelenin veya cezanın “aşağılayıcı” olduğu kabul edilmiştir:

▪ başvurucunun uzunca bir süre cezaevinde aşırı derecede kalabalık ve sağlıksız bir ortamda gözaltında tutulması(Kalashnikov v. Rusya, 2002, § 102);

▪ başvurucunun üzerinde, küçük düşürücü sözler sarf edilmesi gibi uygunsuz davranışlarla çıplak arama yapılması (Iwańczuk v. Poloya, 2001, § 59; keza (erkek) başvurucunun tamamen çıplak olacak şekilde kadın bir gardiyan önünde soyularak diğer gardiyanlar tarafından cinsel organlarının muayene edildiği ve kendisine eldivensiz yemek servis edildiği dava için bkz. Valašinas v. Litvanya, 2001, § 117);

 


 

Olayların, tamamen veya büyük ölçüde yetkililerin münhasıran bilgisi dâhilinde olması hâlinde, örneğin gözaltında kontrolleri altında bulunan kişiler söz konusu olduğunda, bu gözaltı sırasında meydana gelen yaralanmalara ilişkin (ilgili devlet aleyhine) olgulara dair güçlü karineler mevcut olacaktır. Bu durumda ispat yükü, mağdur tarafından ileri sürülen vakıalar hakkında şüphe uyandıran olguları ortaya koyan deliller sunarak tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama sağlama konusunda devlete aittir (Salman v. Türkiye [BD], 2000, § 100). Bu nitelikleri haiz bir açıklama getirilememesi hâlinde Mahkeme, devlet aleyhine çıkarımda bulunabilecektir (Bouyid v. Belçika [BD], 2015, § 83).

Yukarıda bahsi geçen prensip, mağdurun polis veya benzeri makamın kontrolü altında olduğu her olaya uygulanır (Bouyid v. Belçika [BD], 2015, § 84).

 


 

Mahkeme daha önce; tutuklama, arama ve eşyalara el koyma ile suçların takibatındaki kamu yararı amacı gibi meşru amaçlar güden bir polis operasyonu sırasında, aile üyelerinin ve özellikle küçük yaşları itibarıyla psikolojik açıdan hassas olan çocukların tutuklama mahallinde bulunma ihtimallerinin, ilgili operasyonun planlanmasında ve yürütülmesinde dikkate alınması gereken bir etken olduğunu belirtmektedir (Gutsanovi v. Bulgaristan, 2013, § 132). Gutsanovi v. Bulgaristan (2013) davasında Mahkeme, maskeli özel ajanların da dâhil olduğu, sabahın erken saatlerinde gerçekleştirilen polis operasyonunun, babalarının tutuklanmasına tanık olan çocukların maruz kaldıkları muamelenin korku ve endişe duygularını çok arttırması sebebiyle gerekli güç kullanımı (orantılılık) eşiğini aştığına karar vermiştir (§ 134; keza dokuz yaşındaki bir çocuğun, hiçbir direniş göstermeyen babasının şiddetli bir şekilde tutuklanmasına tanık olduğu dava için bkz. A v. Rusya, 2019, § 67; bu kararlardan farklı olarak, evlerinde akrabalarının tutuklanmasına tanık olan aile üyelerinin tamamının yetişkin olduğu dava için bkz. Ilievi ve Ganchevi v. Bulgaristan, 2021, § 60 ).

 


 

3. madde devlete, diğer hususların yanı sıra, gerekli tıbbî bakımı sağlayarak özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin fiziksel esenliğini koruma yükümlülüğü getirmektedir (Blokhin v. Rusya [BD], 2016, § 136 ve Mozer v. Moldovya ve Rusya [BD], § 178). Bu bağlamda, bir mahpusun bir doktor tarafından görülmüş ve kendisine belirli bir tedavi biçiminin önerilmiş olması, kendiliğinden tıbbî yardımın yeterli olduğu anlamına gelmez. Keza yetkililer, mahpusun sağlık durumu ve alıkonulduğu sırada gördüğü tedavi ile ilgili kapsamlı bir kaydın tutulmasını, tanı ve bakımın hızlı ve doğru olmasını ve tıbbî durumun gerektirdiği hâllerde, gözetimin düzenli ve sistematik olmasını ve tutuklunun sağlık sorunlarını semptomatik olarak ele almak yerine, sağlık sorunlarını yeterli düzeyde tedavi etmeyi veya bu sorunların ağırlaşmasını önlemeyi amaçlayan kapsamlı bir tedavi edici strateji içermesini sağlamakla yükümlüdürler. Yetkililer ayrıca, öngörülen tedavinin fiilen uygulanabilmesi için gerekli koşulların yaratıldığını da ortaya koymalıdır. Dahası, cezaevi tesislerinde sağlanan tıbbî tedavi uygun olmalıdır; başka bir deyişle (söz konusu tedavi) devlet makamlarının bütün nüfusa sağlamayı taahhüt ettiği (tıbbî tedaviyle) mukayese edilebilir bir düzeyde olmalıdır.

Tedavinin alıkonulma yerinde sağlanamadığı durumlarda, tutuklunun hastaneye veya özel bir birime nakledilmesi mümkün olmalıdır. (Rooman v. Belçika [BD], 2019, §§ 147-148)

 


Kaybolma olgusu, sevdiklerinin akıbetinden habersiz bırakılan ve belirsizlik dolayısıyla ızdırap çeken kayıp kişilerin yakınlarına hususi bir elem yaşatmaktadır. Bu nedenle Mahkeme içtihatları, akrabaların durumunun en başından itibaren 3. maddeye aykırılık teşkil edecek biçimde insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele teşkil edebileceğini kabul etmiştir. İhlalin özü, kayıp kişiyle ilgili ağır bir insan hakları ihlalinden ziyade, bu durumun yetkililerin dikkatine sunulduğunda yetkililerin duruma karşı tepkilerinde ve tutumlarında yatmaktadır (Varnava ve Diğerleri v. Türkiye [BD], 2009, § 200).

 


 

Devletlerin pozitif yukumlulukleri bakimindan, Mahkeme, Sözleşmenin 1. maddesi gereğince Yüksek Sözleşmeci Tarafların kendi yetki alanlarındaki herkese Sözleşme’de tanımlanan hak ve özgürlükleri sağlama yükümlülüğünün, 3. maddeyle birlikte değerlendirildiğinde, devletlerin, yetki alanlarındaki bireylerin, özel kişiler tarafından uygulanan bu tür kötü muameleler de dâhil olmak üzere, işkenceye ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye maruz kalmamalarını sağlamak amacıyla öngörülmüş tedbirler almayı gerektirdiği sonucuna varmıştır (Z ve Diğerleri v. Birleşik Krallık [BD], 2001, § 73 ve O’Keeffe v. İrlanda [BD], 2014, § 144).

Usulî yükümlülüklerin kapsamı

Bir bireyin, devlet görevlileri tarafından 3. maddeyi ihlal eden bir muameleye maruz kaldığına dair savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde, bu hüküm, Sözleşme’nin 1. maddesindeki “yetki alanlarındaki herkese Sözleşme’de tanımlanan haklar ve özgürlükleri güvence altına alma” şeklindeki devletin genel yükümlülüğü ile birlikte okunduğunda, dolaylı olarak etkili bir resmî soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Assenov ve Diğerleri v. Bulgaristan, 1998, § 102 ve El-Masri v. Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti [BD], 2012, § 182).

 İvedilikle harekete geçme ve makul süre

3. madde, soruşturmaların ivedilikle ve makul sürede yürütülmesini gerektirmektedir. Belirli bir durumda soruşturmanın ilerlemesini önleyen engeller veya zorluklar olsa da, yetkililerin kötü muamele iddialarını soruştururken derhâl harekete geçmeleri, (bu yetkililerin) hukukun üstünlüğüne bağlılıkları konusunda kamuoyunun güvenini korumak ve yasa dışı eylemlerin örtbas edildiğine veya bu eylemlere tolerans gösterildiğine dair herhangi bir izlenimi önlemek için genellikle gerekli olarak kabul edilebilir (Bouyid v. Belçika [BD], 2015, § 121)